“Kızlarağası Çarşısı Tarihinin Peşinde” adlı yazım yayınlanmadan önce değerli tarihçi ve Tarih Vakfı Başkanı Mehmet. Ö Alkan’ın değerlendirmesinden geçti.
Önce o değerlendirme:
“Mesela İstanbul'da da Kadınlar Pazarı var. Yalnızca kadınlar alış veriş yaptığı için kadınlar pazarı, yoksa kadınlar alınıp satıldığı için değil. Köle satılan yere köle pazarı denir ve İstanbul'da Çemberlitaş'taydı
Kızlarağası, olsa olsa, Akçakoca'da Vakıf eseri yapmış eski bir darüssade ağasına işaret eder ki çok zayıf bir olasılık. Muhtemelen orada yerleşmiş bir beyin konağındaki haremine ve oradaki görevliye işaret ediyor olabilir. Bir de Keramettin Divanının mı Kızlarağasının mı önce kurulduğu konusu biraz arkeolojik bir konu.

Gördüğüm kadarıyla sağlam kaynaklar yok, rivayetler var. Yani ikinci el aktarmalarla bir mantık oluşturulmaya çalışılmış.”
Bu değerlendirme titiz bir tarih disiplini ile yapılmış bir değerlendirme, ancak benim yazıyı yazmaktaki gayem bu değildi.
Bir nevi tarih dedektifliği yaparak soru işaretleri oluşturmak, bilgi akışını sağlamak, atladığım yerler varsa bunları toparlayabilmekti.
Mehmet Ö. Alkan’ın değerlendirmesi de tam bu yönde bir değerlendirme oldu.
Kızlarağası Çarşısının köle ticareti ile bağlantısı olması bana da göre de küçük bir ihtimal aslında, ama yine de kenara atılmış bir ihtimal değil.
Hem bu sayede ayıklanmış/steril hale geçirilmiş tarih sunumlarına rağmen Karadeniz’de Osmanlı İmparatorlunun en az 550 yılı boyunca Karadeniz’de köle ticareti yapıldığı bilgisi de bundan haberi olmayan okuyucuya ulaştırılmış oldu.

**
Kızlarağası Çarşısının ise Keramettin Divanından önce var olduğu konusunda neredeyse eminim, kaynağımda Evliya Çelebi.
Evliya Çelebi 1. Ahmet zamanın da Kazak yağmalarına maruz kaldığını yazmış Akçaşehir’i ziyareti ile ilgili olarak.
1.Ahmet’in hükümdarlık yılları ise 1603 ve 1617 yılları arasında. Keramettin Divanının kuruluşu olarak ise 1640 tarihinden sonrasına işaret ediliyor.
Kazak akınları ise 1630 yıllarında son bulur.
Evliya Çelebi Akçaşehir’e geldiğinde Keramettin Divanın da kurulmuş olduğuna işaret etmiş.
Evliya Çelebi biraz abartılı bilgiler vermeye eğilimli bir seyyah ama olmayan bir yeri ziyaret etmiş gibi yapan bir seyyah da değil. Akçaşehir’i ziyaret ediyor ve Akçaşehir’den başka biraz ötede Keramettin Divanının varlığına da işaret ediyor.
Evliya Çelebi’den aktırılanlara göre de Kızlarağası olarak bir adlandırılma yapılmamış.
Bu adlandırılma yapılmama hali biraz benim senaryomu devre dışına bırakıyor olsa da Evliya Çelebi’den sonra ki dönemde Akçaşehir’in köle ticareti ile alakası olup olmadığı hala araştırılmaya değer bir mevzu.
**
Ayhan Direk, Mehmet Ö. Alkan’ın değerlendirmesinden habersiz olarak şu yorumu yaptı. Yani Mehmet Ö. Alkan ile aynı noktaya parmak bastı.
“O dönemde camiler genellikle vakfedildiği için önce caminin adı vakfedenin adını almıştır, daha sonra da çarşının adı Kızlarağası olabilir. Vakfedildiyse bile bu Kızlarağasının bir adının olması gerekirdi. Ama ne olduysa (ad verme anlamında) 1850-1915 arasında oldu.”
Kızlarğası Darüssade ağası olarak adlandırılır Osmanlı İmparatorluğunda protokoldeki yeri çok önlerdedir. Osmanlı Sarayındaki Kızlarağaları hadım edilmiş siyahi erkeklerden olurdu. Böyle birinin Mehmet Ö. Alkan’ın da altını çizdiği gibi Akçaşehir yerleşip bir vakıf kurmuş olsa tarihe not düşülmemiş olması çok düşük bir ihtimaldir..
Geriye yine köle ticareti ile bağlantı kurmak ya da Mehmet Ö. Alkan’ın dediği gibi bir beyin haremine ve oradaki görevliye işaret ediyor olması kalıyor.
Aslında bu işaret etme de köle ticareti ile bir bağlantıyı işaret ediyor çünkü cariye temin etmek köle ticareti ile bağlantılı bir iş, en azından köle ticareti ile bağlantı kuran bir iş.
Ayhan Direk’in çarşıya Kızlarağası isminin verilmesi ile yaptığı tarihi sınırlandırmayı ise 50 yıl kadar geriye almak daha doğru olabilir.
Çünkü eğer bir yerel yöneticinin harem işlerine bakan bir beyden bahsediyorsak şimdiki bilgilerimize göre bu güçte bey diyebileceğimiz kişi Akçaşehir Voyvadası Sarhoş Osman Ağa var. Sarhoş Osman Ağa’nın ölümü ise yanlış hatırlamıyorsam 1810 civarı olmalı.

Sarhoş Osman Ağanın ölümünden sonra ise voyvada ya da bey olarak adlandırılacak bir kişi ortaya çıkmıyor. Tarihi 50 yıl geriye almak gerektiğini söyleme sebebim de bu.
Şöyle bir ihtimalde olabilir Sarhoş Osman Ağanın ölümünden sonra ağanın harem işlerine bakan bu şahıs çarşıda mühim bir şahsiyet haline geldiyse, ticarette sivrildiyse çarşı onun adıyla adlandırılmaya başlamış olabilir.
Böyle bir bakış açısıyla bakarsak da Ayhan Direk’in tarih sınırlandırması daha doğru olabilir.
**
Üniversiteler ile işbirliğine gidip doktora ve yüksek lisans talebelerinin bu benzeri mevzuları seçmeleri sağlanabilir.
Bunun en basit yöntemi de tezlerinin kabulü halinde burs vaat etmektir.
Ergun Aşçı

Yorum Yap